Bunlardan ilki, “Sunk Cost Fallacy”
Serdar Kuzuloğlu’nun anlatımıyla şöyle: “Bir şeye ayırdığımız emek, zaman ya da sermayenin, ondan vazgeçmemizi zorlaştırması. “Bu ilişkiye çok yatırım yaptım.” cümlesinin bir başka şekli…” Kendimde bu hissi yokladım biraz. Sanırım benim kendi emeğime verdiğim değer, kendime verdiğim değerden çok çok altta ki, ne kadar emek ve zaman vermişsem vereyim vazgeçmekte zorlanmıyorum.
Siz nasılsınız bu konuda?
Yani bugüne kadar verdiğiniz emeği mi yoksa bugünden sonra yaşayacağınız günleri mi daha çok değerli görüyorsunuz?
Not: Yazıları okuma arzunuz artsın istedim ve bol bol fotoğrafa yer verdim. Uzun uzun scroll edebilirsiniz :)
Bir oyun
Birinin evinden içeri girip, bir köşeye oturup, bir oyun izleme deneyimi. Mekana özgü, her şeyiyle mekanla alakalı. Onlarca yıldır binlerce insanın misafir olduğu apartmanı onurlandırmak için çok güzel bir sahneleme.
Oyunda 3 farklı hikayeye yer veriliyor, apartmanda farklı zamanlarda yaşanmış üç farklı hikaye. Gülümseme, gözyaşı ve zamanı hissetmek için izlenmeli.
Biletler satışa çıktıktan birkaç dakika sonra tükeniyor. Sıkı takipte olmak lazım.
Bir video
Büyük Zarifi Apartmanı’ndan bahsedince İstanbul’un tarihi apartmanlarına göz atmak süper olur. İstanbul’un öne çıkan apartmanlarını biraz daha yakından tanımak ve hangilerini daha önce duyduğunuzu sınamak için güzel video.
Bir sergi
Ahmet Güneştekin’in Feshane’deki “Kayıp Alfabe” isimli yeni sergisini gördüm. Ahmet Güneştekin’in uzun zamandır ülke hafızasına kattıklarına hepimiz aşinayız. Ancak bu yeni sergide hafızadan besleniyor, göç, deprem gibi konulara değinirken siyasete de mesajlar gönderme cesaretini gösteriyor.
Hikayesini okuyunca acı ve hüzün dolu olduğunu öğrendiğimiz eserlerin önünde gülümseyerek poz veren ve fotoğraf çektiren insanları görmek biraz tatsızdı.
Görmeye değer.
Not: Keşke Ahmet Güneştekin eserlerini üretmeye verdiği özeni kürasyona da verse. Bu derinlikte eserlerin böyle depolanmışçasına mekana yerleştirilmesi biraz eksik hissettirdi.
Bir podcast
En büyük takipçisi olduğum Sude Belkıs Akgün’üm, en bir çok sevdiğim ilham ve enerji verenim
‘ın podcast’ine konuk oldu. (Evet bu iki isme karşı hislerim iyelik eki kullanacak seviyede)Bu açık zihinleri, bu kendi işiyle meşgul olma ve üretme becerisi, bu umut verici çaba… Gözlerim doluyor.
Bir mekan
İstanbul’da yaşıyorsanız ve bir de avrupa yakasındaysanız en son ne zaman ağaç gördüğünüzü düşünün. Cevaplamak çok zor olur genelde…
Belediyemiz bizi düşünmüş ve M2 metro hattının son durağı Hacıosman’a bizim için bir orman yapmış. (“Allahım umarım ironim geçiyordur” endişesi was here)
Orman çok güzel, agaçların yaprakları dökülmüşken bile çok güzel. Metroyla gitmek, bir kahve alıp yürümek çok güzel. Basit şeylerin güzelliğine ve normalliğe karşı büyük bir tutku var içimde.
Bir kahve fişi
Aslında dün ormanda 60 TL’ye aldığım amerikanonun fişi burada olacaktı… Neyse şimdilik cüzdanda bulduğum İzban fişiyle tarihe not düşelim.
Bir şarkı
Bir fotoğraf
Bu bültenlerde başka ne görmek istersiniz? Yorumlarda ya da şu mailde buluşalım: tohaftalik@gmail.com
köksüzlük bölümünü çok seveceksin!! https://open.spotify.com/episode/3zWhpBKQcojptYilihDo35?si=090829b9bad0430b